AÇIKLAMA: Şiko Yoldaş’ı kaybettik!
Kürt halkının ve Türkiye halklarının yiğit evladı,
Türkiye işçi sınıfının yılmaz savaş eri,
Türkiye Komünist Partisi TKP’nin politbüro üyesi,
TKP’nin 1973 Atılımı’nın önde gelen yaratıcısı,
Partimizde Marksist-Leninist ilkelere, proletarya enternasyonalizmine bağlı
Mustafa Suphi-Bilen çizgisinin, proletarya diktatörlüğünün ardıcıl savunucusu,
Sovyetler Birliği, Demokratik Alman Cumhuriyeti DDR’in ve
Tüm reel sosyalist ülkelerin büyük dostu
Şiko Yoldaşı kaybettik.
Türkiye işçi sınıfı, Kürt halkı ve Türkiye halklarının, Türkiye ve dünya komünistlerinin başı sağolsun.
Onun mücadelesi ve anısı genç komünistlerin savaşlarına ışık tutacaktır.
ŞİKO Yoldaş (Kikan von Freyberg – Ali Durak) 60’lı yıllarda dünyada ve Türkiye’de yükselen devrimci mücadele içinde Türk devletinin baskı ve zulmü altında ezilen, inkâr ve imha edilen halkı Kürt halkının, sömürülen Türkiye işçi sınıfının, emperyalistler ve işbirlikçileri tarafından yağma ve talan edilen ülkenin kurtuluşunu uluslararası alanda emperyalizmle sosyalizm arasında giden mücadelede sosyalist kampın yanında yer alınması gerektiğini görüp Türkiye Komünist Partisi TKP’nin saflarına katılma kararı vermiştir. Diyarbakır’da bitirdiği sanat enstitüsünden sonra üniversite eğitimi için geldiği İstanbul’da işçi olarak Almanya’ya gitmeye ve Demokratik Almanya Cumhuriyeti DDR’de TKP’yi bulmaya karar vermiştir.
Almanya’ya geldiğinde Avrupa Türk Toplumcular Federasyonu ATTF’yi buldu. Oradan Batı Berlin’e gidip Türk Toplumcular Ocağı TTO’ya katıldı, TKP’li olan Türkiyeli komünistlerle tanıştı. DDR’ın Başşehri Berlin’de Yakup Demir ve İ. Bilen Yoldaşlarla ilişkiye geçti. Batı Berlin’de TKP’nin ilk parti komitesinin kurulmasında ve güçlenmesinde yer aldı. Çalıştığı elektrik fabrikasında ve diğer fabrikalarda çalışan Türkiyeli, Alman ve diğer ülkelerden işçilerle sıkı ilişkiler kurdu, onların bir işçi-öğrenci sosyalist dernek olan TTO’ya katılmalarına öncülük etti. O yığınlarla kolay bağ kurabilen bir işçi önderiydi. O yılmadan yığınlara sürekli kendi davalarına sahip çıkmaları, bunun için örgütlenmeleri ve savaşmaları gerektiğini anlattı. Hep onların sevgi ve güvenini kazandı. Yalnız Berlin’de değil daha sonra Batı Almanya’da, özellikle Ruhr Bölgesi’nde işçilerin örgütlenmesinde ve mücadelesinde önemli rol aldı.
60’lı yılların sonunda, 70’li yılların başında 51-52 Tevkifatı’nın verdiği büyük hasarı gidermeye çalışan TKP, partiyi önce yurt dışında, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine çalışmaya gelen işçiler arasında örgütlemeye, bu örgütler üzerinden Türkiye’ye ulaşmaya karar verdi. 1973 senesinde Bilen Yoldaş’ın genel sekreter olmasıyla gerçekleştirilen Atılım’la bu politikanın hayata geçirilmesine hız verildi. Ama bu politikanın gerçekleştirilmesi için “atılgan” kadrolara gereksinim vardı. Bilen Yoldaş’ın bu görev için seçtiği ilk kadrolardan biri Şiko yoldaştı.
Aldığı görev üzerine Şiko Yoldaş hemen Batı Berlin’den Batı Almanya’ya ve Batı Avrupa’ya geçti. Bu dönemde Alman Komünist Partisi DKP, Belçika Komünist Partisi BKP ve Fransız Komünist Partisi FKP partimize başvurup, kendileriyle ilişkiye geçen Türkiyeli işçilerin örgütlenmesinde yardımcı olunmasını istediler. Şiko Yoldaş hem ATTF örgütlerinde yetişmiş işçilerden hem Komünist partilerine başvuran işçilerden kısa zamanda Batı Almanya’da güçlü bir parti teşkilatı oluşturdu. Türkiye ile ilişkiler kurmak için köprü başı kurulmuştu.
Şimdi sıra Türkiye ile bağlanmak gerekiyordu. Bunun için Almanya komitesinden Türkiye’ye yıllık izine gidecek yoldaşlar özel olarak yetiştirildi. Onlara çevrelerini taramaları, kendisini sosyalist, Marksist, Sovyet yanlısı olarak tanıtanlarla özel ilgilenmeleri, bunlar içinde “tutarlı” gördüklerini Almanya’ya davet etmeleri görevi verildi. Kısa zamanda sendika ve meslek kuruluşlarından, basın ve üniversite çevrelerinden CHP’nin sol kanadına kadar geniş bir yelpaze ile ilişki kuruldu, Burada Şiko Yoldaş’ın girişimiyle de ATTF yerine Türkiyeli örgütlerin geniş katılımıyla bir göçmen örgütü olarak kurulan FİDEF (Federal Almanya İşçi Dernekleri Federasyonu) kongrelerine ve kültür faaliyetlerine Türkiye’den çağrılan grupların da önemli katkısı oldu. Türkiye ile canlı bağlar oluşmaya başlandı. İlk kurulan bağlardan biri H. Erdal’la diğeri de Partizan grubuyla kurulan bağlardı. Şiko Yoldaş tüm bu ilişkileri sıkı sıkıya eledikten sonra partiyle bağlarını kuruyordu.
Partizan grubuyla bağ Belçika KP’si üzerinden oluştu. Şiko Yoldaş BKP’den Belçika’ya ilticacı olarak gelen iki Türkün olduğunu öğrenince hemen onlarla ilişkiye geçti. Bunlardan bir Veysi Sarısözen idi. Şiko yoldaş Veysi’yi partiye aldı. Veysi de hâlâ Türkiye’de olan Partizan üyelerini Şiko yoldaş’a devretti. Parti de H. Erdal’a bunlarla ilişki kurma görevi verdi. 70’lerin başında İngiltere’ye gelen Nihat Akseymen (Yörükoğlu) ile de ilişki kuruldu ve onun çevresi de Türkiye parti birimine bağlandı. Kısa zamanda parti Türkiye’de işçi ve emekçi yığınlar arasında, sendikalarda, odalarda, gençler, kadınlar, öğretmenler, sanatçılar, köylü ve çiftçi kuruluşları arasında büyük bir örgütlülüğe sahip oldu. Dev 1 Mayıs yürüyüş ve mitinglerinde etkin rol aldı. İşçi sınıfı ve yığınlar arasında kök saldı. Belli bir politik ve ideolojik üstünlüğe kavuştu. Bu atılımla 1977 Konya Konferansı gerçekleşti. Yeniden partinin örgütsel ve ideolojik varlığı tartışma götürmez şekilde hissedilir hale geldi. Bu gelişmede Şiko Yoldaşın işçi sınıfının sömürüye, Kürt halkının zulme karşı verdiği mücadeleden aldığı güçle yaptığı çalışmaların, Marksist-Leninist ilkelerin kazandırdığı tutarlılığın, sınıf savaşlarında elde ettiği tecrübelerin büyük katkısı olmumştur. Onun için her zaman önemli olan partinin her türlü sağ ve sol sekterizmden arındırılmış olarak Marksçı-Leninci temeller üzerinde yükselmesiydi.
Parti konferansını yapmış, Türkiye’de ve Avrupa’da belli bir örgütlülüğe kavuşmuştu. Şimdiye kadar birbiriyle politik, ideolojik sorunları olan gruplardan komünistler partide toplanmıştı. Şimdi bunların parti içinde eğitilmesi, “dövülmesi”, Marksçı-Leninci temellerde ideolojik birliğe, “çelik” parti disiplinine kavuşturulması gerekiyordu. Bu kolay değildi. Şiko Yoldaş politbüroda, bu başarılmadan partinin kendisinden beklenen devrimci savaşkan güce ulaşamayacağını, parti içinde uç vermeye başlayan sol ve sağ sekterizme karşı mücadelenin kaçınılmaz olduğunu vurgulamaya başladı. Burada Bilen Yoldaş hep onun yanında yer aldı, ama partinin özellikle parti yayın redaksiyonlarında gerek duyulan kadrolardan dolayı cesaretli davranılmasını gerektiğini belirtti, parti saflarında, özellikle redaksiyonlarda asla sağ ve sol sekterizme izin verilemeyeceğini vurguladı.
Şiko Yoldaş şimdiye kadar karşılaştıkları arasında en “tutarlı” gözüken Veysi’yi redaksiyona önerdi. Böylece Veysi “Bizim Radyo”ya geldi. Çalışmaya başladı. Bilen Yoldaşın redaksiyona alınmasını önerdiği ikinci isim Nihat Akseymen oldu. Akseymen Moskova’da okumuştu, ama sekter ve disiplinsiz yanlarını törpüleyememişti. Bunu Şiko Yoldaş Akseymen’in İngiltere ve Batı Avrupa’daki çalışmalarından çıkarak söylüyordu. Bilen Yoldaş Akseymen’i almakta ısrarlı olunca Şiko Yoldaş Bilen Yoldaş’a kesinlikle karşı çıktı ve olmaz dedi, Akseymen’in sekter tutumunun redaksiyon çalışmalarını dumura uğratacağını anlattı. Akseymen’ın çıkarttığı “Emperyalizmin Zayıf Halkası” kitabı onun sol sekter tutumunu ortaya dökünce gerek Alman, gerek Sovyet yoldaşlar Şiko Yoldaşa hak verdiler. Böylece Akseymen’in redaksiyona gelmesi önlenmiş oldu. Sekter ve disiplinsiz tutumunu devam ettirmesi üzerine Akseymen daha sonra Parti’den de atıldı.
Partide diğer sekter, kendi başına davranan, kariyerist eğilimleri olan bir diğer üye de H. Erdal’dı. İllegaliteyi kendisine kalkan edinen H. Erdal Türkiye’deki parti örgütlerinin çalışması hakkında politbüroyu tam bilgilendirmiyordu. Avrupa ve Türkiye örgütlerini karşı karşıya koyuyor, Avrupa örgütlerinin yığın çalışmalarını sağ sekterizm olarak niteliyordu. Böylece Türkiye örgütlerindeki eksiklikleri örtmeye çalışıyordu. Şiko yoldaş H. Erdal’ın bu tavrına kesinkes karşı çıktı. Şiko yoldaşın eleştirileri 12 Eylül 1980 askeri cunta döneminde partinin aldığı ağır darbeler sonucu doğru çıktı. Bunun üzerine H. Erdal Türkiye örgütleri sorumluluğundan alındı. Bu sorumluluk Nabi Yağcı’ya verildi. Ama o da aynı sekter politikayı devam ettirdi. H. Erdal da daha sonra partiden atıldı.
Şiko Yoldaş’ın partide en büyük mücadelesi, TKP’nin TİP’le ve diğer sol parti ve örgütlerle birleşmesine karşı verdiği mücadeledir. Türkiye İşçi Partisi TİP ve onun birer TKP üyesi olan Aybar, Boran, Aren ve Sargın’la ilişkileri her zaman sorunlu olmuştur. Zira bunlar birer parti üyesi gibi davranmak istemiyorlar, partiye kendi görüşlerini dayatmak istiyorlardı. 12 Eylül darbesinden sonra Boran ve Sargın yurt dışına çıktılar. Aynı şekilde TSİP ve Özgürlük Yolu liderleri de politik göçmen olarak Avrupa’ya geldiler. 12 Eylül koşullarında parti askeri cuntaya ve onun faşizan uygulamalarına karşı en geniş güçlerle eylem birliği yapma kararı aldı. Batı Avrupa’da bu çalışmaları yürütmek, TİP, TSİP ve Kürt liderlerle görüşmeler yapmak, ortak eylemler örgütlemek üzere politbüro Şiko yoldaşı görevlendirdi.
Şiko Yoldaş hemen görüşmelere başladı. Kürtlerle görüşmeler sırasında PKK’nın yepyeni bir güç olarak belirdiğini gördü. PKK’nın Kürt halkının kurtuluş mücadelesinde ulusal demokratik bir güç olduğu değerlendirmesini yaptı ve bu görüşünü DKP yayın organı UZ-gazetesine açıkladı. Bu, partinin o zamana kadarki değerlendirmelerine tersti. Şiko yoldaş bu görüşünü politbüroya anlattı, PKK’nın Kürt halkının kurtuluş mücadelesinde yeni bir çıkış olduğunu belirtti ve partinin tutumunu gözden geçirmesi gerektiğini vurguladı. Politbüronun çoğunluğu Şiko yoldaşa karşı çıkmasına rağmen bu tartışmalar partide uzun sürdü ve Bilen Yoldaş’ın tavrıyla parti daha sonra PKK konusundaki tutumunu düzeltebildi. Eğer Şiko yoldaşın eleştirisi kabul edilmiş olsaydı, bugün Türk solunun bile PKK ile ilişkisi bambaşka olabilirdi.
Şiko yoldaş eylem birliği çalışmalarında TİP ve TSİP yöneticilerinin direnişiyle karşılaştı. Özellikle TİP yöneticisi Boran ve Sargın gündemde olanın eylem birliği değil, partilerin birleşmesi olduğunu ileri sürdüler. Kendilerinin de bir komünist partisi olduğunu ve TKP ile birleşmekten başka bir gündemleri olmadığını vurguladılar. Şiko yoldaş hem TİP’in, hem TSİP’in, hem politik ve ideolojik görüşleri, hem temsil ettikleri geniş çevreler açısından çelik disiplinli Marksçı-Leninci bir komünist partisi olmadığını, ilerici, demokrat, sosyalist partiler olduğunu onlara anlattı, ve bugün Türkiye’nin TİP ve TSİP gibi geniş yığın tabanına sahip partilere ihtiyacı olduğunu ve diğer güçlerle eylem birliği konusunda bunların büyük rolü olduğunu vurguladı. Ama hem Boran, hem Kaçmaz birleşme konusunu dayattılar.
Şiko yoldaş yaptığı görüşmeleri Politbüro’ya rapor etti. Bilen Yoldaş kesinkes birleşmeye karşı çıktı, gündemde eylem birliği olduğunu, TİP ve TSİP’ın yaşaması gerektiğini vurguladı. Ama politbüroda Nabi ve Veysi birleşmeden yana tavır koydular. Şiko TİP ve TSİP’le birleşmenin hem TKP’nin, hem TİP’in likidasyonu olacağını “yoldaşlarına” anlatmaya çalıştı. Sovyet yoldaşların da birleşmeden yana ağırlık koymalarıyla Bilen Yoldaş daha fazla birleşmeye karşı gelemedi. Ama Şiko yoldaş Sovyetlere açıkça fikrini söyledi, birleşmenin bir likidasyon olacağını anlattı. Ama Sovyetler birleşmeden yana çıkınca Şiko yoldaş, “ben karşıyım, ama siz istediğiniz için karşı gelmeyeceğim” dedi. Böyle başlayan birlik süreci sonunda Nabi ve grubu Partizancılar Kemalist Dev-Yol’la birliğe kadar gittiler, hem partiyi hem Türkiye komünist hareketini bir bütün olarak bugüne kadar süren bir likidasyonun içine ittiler.
5. Kongreden sonra Nabi birlik konusundaki tutumu nedeniyle politbüroda Şiko ile çalışamıyacağını açıkladı. Şiko Yoldaş parti disiplini içinde geri çekildi. Birlik çalışmalarını ve partinin likide edilmesini büyük bir üzüntüyle izledi. Halkının, Kürt halkının direnişinin, PKK’nın mücadelesinin yanında yer aldı. Var gücüyle onlara destek çıktı. Kürt ve Türk halkının Ankara’daki zalim devlete karşı ortak mücadelesinin örülmesi, Kemalist milliyetçiliğin ve şövenizmin Türk işçi ve emekçi yığınlarında kırılması için Marksçı-Leninci ilkelere bağlı enternasyonalist, Kürt halkının ve diğer halkların ayrılma dahil kendi kaderini özgürce belirleme hakkını savunan TKP’nin gerekliliğini her zaman savundu. SİP’ciler tarafından devlet icazetiyle TKP isminin istismar edilmeye başlaması üzerine Şiko Yoldaş TKP’yi yeniden Marksçı-Leninci temellerde ayağa kaldırmak için susma döneminin sona erdiğini açıklayıp harekete geçti.
Şiko Yoldaş Nabi’nin, Veysi’nin likidasyonuna uğramış kadrolarla bir yere varılamayacağını tespit edince 1973’de olduğu gibi yeni kadrolar yetiştirip yeni bir atılım yapma gerekliliğine karar verdi. Bunun için kolları sıvadı, çalışmaya başladı. Partinin sözde komünistlerin birliğini savunan her boydan ve soydan oportünistlerin, reformistlerin, likidatörlerin, küçük burjuva kariyeristlerinin toplandığı bir örgüt değil, Marksizmi-Leninizmi, proletarya diktatörlüğünü savunan, Stalin dönemi dahil reel sosyalizm deneylerine sahip çıkan, burjuvazinin Kemalisti ve islamcısının milliyetçiliğine gericiliğine karşı gelen, Kürt halkının özgürlük mücadelesini ardıcıl destekleyen komünistlerin toplandığı bir savaş örgütü olduğunu vurguladı. Bu çalışmaların bazı sonuçlarını almaya başladığı anda ömrü yetmedi. Yakalandığı parkinson hastalığına yenik düştü. 7 Nisan 1943’de Diyarbakır-Alipınar’da başlayan mücadele dolu yaşam 20.11.2021 tarihinde Berlin Charlottenburg’da sona erdi. Ama onun mücadelesini genç komünist kuşaklar yaratacaklar. Onun mücadelesinin özünü Mustafa Suphilerin 1920’de partimizin kuruluş kongresinde saptadığı “özgür halkların özgür birliği” ilkesi oluşturmaktadır. Onun özlemi Kürt, Türk, tüm Türkiye halklarının eşitlik, özgürlük, özerklik temelinde barıış içinde birlikte yaşadıkları demokratik bir Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Genç TKP’liler Şiko yoldaşın bu özleminin hayata geçmesi için Türkiye işçi sınıfının, Türk halkının Kürt ve diğer Türkiye halklarıyla birlikte Ankara hükümetinin baskı, zulüm, soygun ve sömürü düzenine kerşı mücadeledeyi ve proletarya enternasyonalizmini yükselteceklerdir.
20.11.2021
TKP 1920