ÇAĞRI-Erdoğan’ın Afrin saldırısına karşı çıkalım!

ÇAĞRI

 

Türk halkına, Türkiye halklarına, işçi sınıfı ve emekçilere, köylü, genç ve kadınlara, aydın ve sanatçılara, demokratik ve barışsever güçlere!

Faşist Erdoğan rejiminin Afrin’e saldırısına, Kürtlerle savaşına karşı çıkalım!

Savaşa karşı tüm demokratik ve barışsever güçler, birleşelim!

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve dayandığı faşist AKP-MHP iktidarı içte ve dışta ülkeyi yeni savaşlara sürüklüyor. İçte Türkiye’de Kuzey Kürdistan’a, dışta Irak’ta Güney Kürdistan’a, Suriye’de Rojava’ya, El Bab’a ve İdlib’e yapılan saldırılardan, açılan savaşlardan sonra, şimdi de uluslararası hukuku bir kez daha çiğneyerek Rojava’nın Afrin kantonuna saldırıya geçti, Kürtlere karşı haksız yeni bir savaş başlattı. Bu savaşı Türk ordusu ÖSO, Özgür Suriye Ordusu denen EL-Kaide bağlantılı terörist, gerici, cihatcı, katil sürüleriyle birlikte yürütmektedir. 20 Ocak 2018’den beri havadan ve karadan Afrin bombalanmaktadır. Türk savaş uçakları birçok sivil hedefleri, Afrin’in yerleşim yerlerini, köy ve şehirlerini vurmakta, tahrip etmekte, yıkmaktadır. Bir insan ve doğa katliamı yapmaktadır. Özellikle çocuk, kadın, yaşlı demeden sivil halktan birçok ölü ve yaralı var. Saldırı ve ilhak savaşı tüm kirliliğini bir kez daha göstermektedir. Erdoğan ve Türkiye bu saldırıyla bir savaş suçu daha işlemektedir. Karadan saldırıya geçen Türk birliklerine karşı YPG ve YPJ gerillaları ile Afrin’deki Araplardan ve diğer halklardan milisler güçlü bir direniş sergilemekte ve Türk ordusunun saldırılarını sürekli geri püskürtmektedir. Erdoğan’ın hedefi Afrin’i işgal ve ilhak etmek, Minbiç’e ve Fırat’ın doğusuna yürümek, Kürtlerin kazanımlarını imha etmektir. Ama Kürt halkı, Rojova halkı, Afrin halkı ayaktadır, direnmektedir; PKK, PYD, YPG, YPJ öncülüğünde elde ettiğimiz kazanımları Erdoğan’a boğdurmayacağız, kantonlarımızı savunacağız, Kobane gibi Afrin de düşmeyecek, Erdoğan Afrin’i fethedemiyecek, Afrin’den Minbiç’e, Fırat’ın doğusuna geçemeyecek, demektedir

Erdoğan Afrin saldırısını, YPG, YPJ’nin, PYD’nin ve onların öncülük ettiği Rojava’daki demokratik yapının Türkiye için tehdit oluşturduğu gerekçesine dayandırmaktadır. Bu ise düpedüz bir yalandır. Ne YPG, YPJ, PYD, ne de Rojava’daki demokratik yapı Türkiye’ye bir tehdittir. YPG ve YPJ’nin Türkiye’ye bir tek tehdidi olmamıştır. Erdoğan’ın ise YPG ve YPJ’ye sayısız tehdit ve saldırısı olmuştur. Erdoğan İŞİD’i desteklerken, PYD, YPG, YPJ İŞİD’e karşı büyük fedakârlıklarla direniyor, Kobane’de, Rakka’da ölüm kalım savaşı veriyordu. İŞİD’e karşı ülkesini ve kazanımlarını savunuyordu. Şimdi de ülkesini ve kazanımlarını Erdoğan’a karşı savunmaktadır. YPG ve YPJ SDG ile birlikte Rojava’da, Rakka’da dünyanın en barbar yaratığı İŞİD’i yendi, Suriye’den İŞİD’i temizledi, uluslararası alanda büyük bir saygınlık kazandı. Hümanizmin, demokratik özgürlüklerin savunucusu olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Erdoğan’ı kızdıran YPG ve YPJ’nin Suriye’de ve dünyadaki bu kazanımlarıdır. Rojova’da, Kuzey Suriye’de Kürt halkının, Arap, Türkmen, Hristiyan halkların birlikte oluşturdukları demokratik yapı, kazandıkları statüdür. Kobane’de, Rakka’da yenilen Erdoğan, şimdi Afrin’e saldırmakta, Rojava’da, Afrin’de tüm halkların eşitliği temelinde gelişen özgür demokratik yapıyı boğmaya çalışmaktadır. Erdoğan’a göre bu yapı da Türkiye’ye bir tehdittir. Oysa Rojova’daki, Afrin’deki demokratik yapı, Türkiye için bir tehdit değil, Türkiye’nin demokratikleşmesine bir örnektir. Erdoğan’ın faşist, tekçi, ırkçı, otoriter rejimine karşı demokratik bir alternatiftir. Erdoğan’ın tehdit dediği işte Kürt halkının kazandığı bu yeni statüdür. Şimdiye kadarki tüm Türk hükümetleri gibi, Erdoğan’ın da politikası ve görevi, nerede olursa olsun Kürtlerin bir politik statü elde etmesini önlemek, elde ettikleri zaman da bu kazanımları boğmaktır. Hangi burjuva partisi iktidarda olursa olsun, Kürt düşmanlığı Türk devletinin en temel politikasıdır. Bunun için başta CHP içindeki şovenist güçler olmak üzere, MHP, BBP, IYI Parti, VP ve diğer tüm gerici, ulusalcı güçler, medya, tarikat, diyanet gibi yandaş güçler ve sözde solcu-liberal medya ve kuruluşlar hep birden Erdoğan’ın Afrin’de Kürtlere saldırısına destek vermektedirler. Bunları Erdoğan’la yanyana getiren bunların hepsinin mayasında olan devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmezliği, tekliği, Kürtlerin demokratik kazanımlarını ezme anlayışıdır, Kürt düşmanlığıdır.

 

Türk ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, NATO’dan, Batı’dan ve Doğu’dan ne kadar destek alırsa alsın, Erdoğan Kürt halkını yenemiyecektir. Onun Türk faşist ve gerci, sözde sol-ulusalcı güçlerden açık ve gizli, uluslararası güçlerden zımmen aldığı destek buna yetmiyecektir. Zira Afrin’de, Rojova’da Kürt halkı kendi topraklarını, vatanını savunmaktadır. Türk ordusu ise işgalci konumdadır. Türk ordusunun Kürt halkı karşısında kazanacağı bir zafer yoktur. Ama Ortadoğu bataklığında Kürt halkına karşı savaşta Türkiye’nin kaybedeceği çok şey vardır. Türk halkının çıkarı Kürtlerle savaşta değil, Kürtlerle birlikte olmakta ve barıştadır. Afrin saldırısı Erdoğan’ı bitirecektir. Nasıl Sovyetlere saldırı Hitler’in sonu olduysa, Afrin saldırısı da Erdoğan’ın sonu olacaktır. Bu saldırıya göz yuman, ses çıkarmayan Batılı devletler ve kuruluşlar, NATO ve ABD, AB ve Almanya, doğuda Rusya ve Iran daha şimdiden Erdoğan’ın suç ortağı olmuşlardır. Ama şu bilinmeli ki, Kürt halkı, Afrin halkı yalnız değildir. Dünya demokatik kamuoyu, barışsever güçleri, Türkiye demokratik kamuoyu ve barışsever güçleri, Türkiye halklarının büyük bir çoğunluğu Türk devletinin bu savaşına karşıdır, Kürt halkının ve Afrin halkının yanındadır. Erdoğan, estirdiği baskı ve teröre, şovenizm ve milliyetçiliğe, sürekli tutuklamalara rağmen, demokratik ve barışsever güçlerin, Türkiye halklarının direnişlerini kıramadı ve kıramıyacak. Onlar Erdoğan’ın savaş suçuna ortak olmak istememektedir. Barışın sembolü zeytin dalını Afrin saldırısına alet ederek Kürtlerin üstüne bomba yağdıran Erdoğan’a karşın, Türk halkı gösterdiği dayanışmasıyla gerçek zeytin dalını Kürt halkına uzatacaktır, uzatmaktadır.

 

Bu savaş üç günde, beş günde, üç ayda, beş ayda bitecek bir savaş değildir, yıllarca sürebilecek bir savaştır. Bu savaşın sonu Türkiye için, halk için büyük bir yıkım ve felaket olacaktır. Savaşın masrafı daha şimdiden vergi ve zam olarak halkın, işçi ve emeekçilerin sırtına bindirilmektedir. Halk daha da fakirleşecektir. Erdoğan için ülke batmış, halk fakirleşmiş, binlerce Kürt ölmüş, yüzlerce asker ölmüş, umurunda değildir. Onun için tek önemli olan şey kendi iktidarıdır. Bu savaşla Erdoğan içerde körüklediği şovenizm ve milliyetcilikle iktidarını sağlamlaştırma, 2019 seçimlerini garanti altına alma hesapları yapmaktadır. Ama bu hesaplar tutmayacaktır. O bu şavaşta başarı sağlayamıyacaktır, ama binlerce insanın kanına girmiş olacaktır. Erdoğan’ın bu faşist, Yeni Osmanlıcı maceraperest, işgalci saldırgan gidişatına dur demek, günümüzdeki en önemli görevdir.

 

Şimdi Türkiye’nin tüm demokratik ve barışsever güçleri, işçi ve emekçileri, aydınları birleşmeli, Afrin’e saldırıya karşı çıkmalı, saldırıların hemen durdurulması, ordunun Afrin’den çekilmesi, İmralı ve Kandil’le, PYD ile görüşmelerin başlaması, Kürtlerle yeniden barış masasının kurulması için harekete geçmelidir.

 

Kürt halkıyla ve Afrin halkıyla dayanışmayı yükseltmelidir. Gün, Kürt halkı ve Afrin halkıyla dayanışma günüdür. Kürtlere karşı Türk devletinin savaşına karşı çıkma günüdür.

 

Türk askeri, Erdoğan için ölme ve Kürt kardeşlerini öldürme! Erdoğan’ın savaş suçuna ortak olma! Afrin’de senin ne işin var? Afrin’den çık, evine geri dön!

 

 

Erdoğan’a iktidarda kalmak, faşist iktidarını sağlamlaştırmak için dıştaki savaşlar, içteki OHAL ve KHK’lar yetmiyor. O şimdi içerde de yeni iç savaşlara hazırlanıyor. Ülkenin doğusunda, Kürdistan’da yürüttüğü iç savaşın yanı sıra, batıda da ülkeyi bir kaosa, iç savaşa doğru sürüklemeyi planlıyor. Son çıkartılan KHK’lar, Halk Özel Hareketi HÖH, SADAT ve Osmanlı Ocakları hakkında basında çıkan haberler içerde, batıda da savaş tamtamları çaldığını göstermektedir. Özellikle son çıkartılan 696 sayılı KHK ile Erdoğan’ın bu iç savaşın askersel, hukuksal, siyasal ve diğer ayaklarını hazırlamakta olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu KHK’ya göre, bundan böyle iktidara, yani Erdoğan faşizmine karşı halktan gelen protesto eylemlerinin bastırılması için saldırıya geçenler, resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına bakmaksızın, cezai bir takibata uğramayacaklar. Bu ne demektir? Bu, sokakların gerici, İslami, faşist sürülerine teslim edilmesi demektir. Bundan böyle eline pompalı tüfeği, satırı, palayı, sopayı alan, durumdan vazife çıkaran ve harekete geçenler için, Erdoğan’a karşı yapılacak protestolara, eylemlere saldırmak serbest olacaktır. Bunlar artık hukukun koruması altındadırlar. Zaten tamamen Erdoğan’ın kontrolüne girmiş olan yargı onlardan hesap sormayacaktır. İstedikleri gibi sokakta terör estireceklerdir.

 

696 sayılı KHK ile iç savaşın hukuksal zeminini hazırlayan Erdoğan ve faşist AKP-MHP iktidarı bu çeteleri, canileri, çapulcuları kendi başına değil, HÖH (Halk Özel Harekatı), SADAT, Osmanlı Ocakları gibi paramiliter kuruluşlar içinde örgütleyerek ve eğiterek iç savaşın askersel ayağını, vurucu güçlerini oluşturmaktadır. HÖH’ün başkanı olan kişi Suriye’de cihat savaşlarına katılmış, Erdoğan’a HÖH hakkında özel bilgi sunmuş, O’nun desteğini almış uluslararası cihatçı bir çete başıdır. Bu kişi, “devlet büyüklerinin sözünü emir kabul ederiz” demekte, sosyal medyada yaptıkları silah eğitimlerini yaymaktadır. Akşener’e göre bunlar SADAT’ın Konya ve Tokat kamplarında eğitim almaktadırlar. Unutulmamalı ki, Hitler de faşist diktatörlüğünü SA ve SS dediği böylesi çapulculardan oluşan paramiliter silahlı birliklere dayanarak, dışa karşı savaş hazırlığı yaparak, silahlanarak kurmuştu. Günümüzde İran’daki mollalar rejimi de Besic denen böylesi milis ve muhafız güçlerine dayanmaktadır. Erdoğan Hitlerin, İran’daki  İslami-faşist mollaların yolunda gitmektedir. Muhalefeti susturmak, iktidarını sağlama almak için Afrin’e karşı yaptığı saldırılarıya ek olarak içerde de bir iç savaş için bu çapulculara, çetelere, paramiliter güçlere gerek duymaktadır. Bunlardan HÖH denilen örgüt şu anda 22 ilde örgütlenmiş ve 7000 üyeye sahip durumdadır. Bunların hemen hemen hepsi silahlıdır. Bunlar devletin ordu ve polis gücünün yanında paralel bir ordudur, paralel bir yapıdır, Erdoğan’ın özel ordusudur, paramiliter vurucu timleri, gönüllü askerleridir. Bilinmeli ki, bu çetelerin, paramiliter güçlerin komutanı Erdoğan’dır, onlara ne yapacakları konusunda emir veren Erdoğan’dır, onları destekleyen devlet Erdoğan’ın devletidir. Bunlar daha şimdiden Erdoğan’ın bilgisi dahilinde sokaklarda devriye gezmekte ve halka gözdağı vermekte, terör estirmektedir. Erdoğan bu çeteleri, çapulcuları örgütleyip ilk kez halkın üstüne sürmüyor. O uzun zamandan beri Kürdistan’daki kirli savaşı PÖH ve JÖH içinde “Esedullah Timleri” diye bilinen çete ve çapulcularla yürütmektedir. Şimdi de benzer çeteleri batıda halkın üstüne sürmeye hazırlanmaktadır. Çetelerin, canilerin, çapulcuların sırtı bir kez daha sıvazlanmakta, sokaklar onlara teslim edilmektedir. Ülkede artık yeni bir keyfilik, hukuksuzluk, eşkıyalık hüküm sürecektir. Bunu engellemek, paramiliter çetelere müsaade etmemek, Afrin’de, Rojava’da savaşı önlemek halkımızın, demokratik güçlerin elindedir.

 

Nedir Erdogan’ın bu şiddet ve savaşa doymamazlığı?

 

Erdoğan ve AKP her geçen gün hızla halkta desteğini kaybediyor, tabanı eriyor. 2002’de 3Y dediği yolsuzluk, yoksulluk, yasaklarla mücadele adına yola çıkan ve halkımızın dinsel inançlarını suistimal ederek oylarını alıp iktidara gelen Erdoğan ve AKP, bugün diz boyu yolsuzlukların içinde yüzmektedir. Erdoğan ve ailesi, onların çevresinde bir avuç vurguncu ve talancı müteahhit ve işadamı milyarları aşırmakta, devletin hazinesini, belediyelerin arsalarını, olanaklarını yağmalamaktadır. Halkın büyük çoğunluğu ise hala işsizlik, açlık ve yoksulluk içinde kıvranmaktadır. Köylü Erdoğan’a “sana oy attıysak böyle et demedik, zengini zengin ettin, fakiri toprağa gömdün” diye feryat etmektedir. Geçim sıkıntısı içinde bunalan ve protestosunu Meclis önünde kendisini yakarak dile getirmeye çalışan işçi “oyumu Tayyip’e attım” diye sitem etmektedir. AKP’li vekiller bile halkın tepkisi nedeniyle “seçim bölgelerimize gidemiyoruz” diye dert yanmaktadırlar. Son aylarda New York’ta görülen Zarrab davası ve Man adası olayı halk yığınlarında Erdoğan’a karşı tepki ve öfkeyi daha da arttırdı. Bu olaylar Erdoğan ve çevresinin hem içerde hem dışarda yolsuzluklarını, rüşvet ve yiyiciliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Sürekli itibar kaybeden Erdoğan çareyi acilen Afrin’e saldırmakta ve yeni bir milliyetci dalga yaratmakta buldu. Böylesine uluslararası alanda yolsuzluk ve hukuksuzluklara bulaşmış Erdoğan gibi bir cumhurbaşkanı ülkemiz ve halkımız için bir yüz karasıdır.

 

Yine Ülkemiz için diğer bir yüz karası da Erdoğan’ın getirdiği yasaklardır, antidemokratik, faşist uygulamalardır, İŞİD’e verdiği destektir, Kürt halkına yaptığı saldırılardır. Erdoğan ve AKP iktidarı döneminde özellikle son yıllarda yasak görmeyen bir tek hak ve özgürlük kalmamıştır. Ülkede basın ve fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü lüks olmuş, rafa kaldırılmıştır. Yüzlerce aydın ve gazeteci hapislerde sürünmektedir. Bunların tek suçu yazdıkları makaleler, verdikleri haberler, yayınladıkları kitaplardır. Sırf Erdoğan’a muhalif oldukları için binlerce öğretmen, öğretim görevlisi, memur işinden atıldı, ekmeğinden oldu, yüzlerce akademisyen ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Kürt halkı üzerindeki baskı ve terör ise tüm şiddetiyle sürmektedir. Kürtlerin ulusal demokratik hak ve özgürlüklerini istemek, inkar ve asimilasyona karşı gelmek suç oldu. Savaşa karşı çıkmak suç oldu, barış ve demokrasiyi savunmak suç oldu. Türkiye Halklarının, Türkün, Kürdün, Lazın, Çerkezin, Arnavutun, Boşnağın, Rumun, Ermeninin ve diğerlerinin barış ve özgürlük, eşitlik, özerklik ve demokrasi içinde kardeşçe birlikte yaşayacakları bir cumhuriyeti savunmak suç oldu. Böylesi bir cumhuriyeti savundukları için, başta eş başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere bir çok HDP milletvekilleri, belediye başkanları tutuklandı, bazıları 15 seneye varan hapis cezalarına çarptırıldılar. Ama Kürt halkı, Erdoğan’ın baskı ve zulmü bizi yıldıramaz, ulusal demokratik hak ve özgürlüklerimizi alıncaya, Başkan Apo’nun ve eş başkanların, tüm politik tutukluların özgürlükleri sağlanıncaya kadar mücadeleye devam diyor. Şimdi de Türk ordusu Afrin’den çıkarılıncaya kadar mücadeleye devam diyor.

 

Tüm bu gelişmeler Türk halkını ve diğer Türkiye halklarını da derinden etkilemekte ve düşündürmekte, ülke nereye gidiyor diye sorgulamakta, yüzünü Erdoğan’dan çevirmektedir, Erdoğan hızla güç kaybetmektedir. Erdoğan’ın yaptırttığı düzenli kamu yoklamaları da bu gerçeği açıkca ifade etmektedir. 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimi artık çantada keklik değildir. Erdoğan için % 50+1 tehlikededir. O’nun için başkanlık seçimini kaybetmek demek, en başta Kürdistan’da işlediği savaş suçlarının, yaptığı hukuksuzluğun, adaletsizliğin, ulusal ve uluslararası yolsuzluk ve rüşvetlerin, binlerce kişiye karşı işlediği ve işlettiği haksızlıkların hesabını vermek, TC mahkemelerinde ve Lahey Uluslararası Adalet Divanı’nda yargılanmak demektir. Bunlar Erdoğan’ın korkulu rüyasıdır. Bunun için Erdoğan iktidarı asla bırakmak istemiyor. Ona göre iktidarda kalmanın tek çaresi şiddeti arttırmak, ülkeyi içerde ve dışarda savaşa sokmaktır. Bunun için Afrin’e saldırıyor, içerde bir iç savaş hazırlığı yapıyor. O son yıllarda yapılan seçimleri genellikle şiddet ve savaşla, hileyle kazandı. 1 Kasım 2015 seçimini özellikle Kürtlere karşı açtığı savaş ve uyguladığı şiddetle aldı, 16 Nisam 2017 anayasa referandumunda geçersiz oyları geçerli saydırma gibi bir hukuksuzluğa imza atarak “kazandı”. Ama artık yaratılan otoriter bir hava, estirilen bir şiddet, tutuklamalar, kovuşturmalar, OHAL ve KHK’lar yetmiyor. Seçimleri kazanmak, faşist diktatörlüğü yürütmek için dışta Afrin’e, Rojava’ya saldırmak, yeni savaşlar çıkartmak, diğer yandan Hitlerin SA’ları gibi sokakları zapt eden, terör uygulayan, halkı susturan Osmanlı Ocakları, HÖH gibi paramiliter silahlı çeteleri halkın üstüne sürmek, batıda da bir iç savaş çıkartmak gerekiyor. O, 2019 seçimine böyle hazırlanıyor. O, bölgede ve içerde yaratacağı savaşlarla seçimli veya seçimsiz başkan olmayı, iktidarda kalmayı planlamaktadır. Bunun için O, şiddete ve savaşa doymuyor. Özellikle kendisinin de tezgâhçıları arasında olduğu ve “allahın bir lütfu” olarak gördüğü 15 Temmuz 2016 darbesi onun şiddeti arttırmasını, içte ve dışta savaşı sürdürmesini, ülkede Hitler biçimi bir diktatörlük kurmasını kolaylaştırmıştır. Erdoğan ülkeyi Hitler gibi OHAL’le ve KHK’larla yönetmektedir. Meclis saf dışıdır, milletvekilliği göstermeliktir. Ülkenin kaderi Hitler gibi Erdoğan’ın iki dudağının arasındadır.

 

Bu gidişe bir dur demek gerekmektedir. Sürekli savaşla, OHAL’lerle yaşamak, KHK’larla yönetilmek halklarımızın kaderi değildir. Ülkenin Hitler faşizmi gibi faşist bir diktatörlükle yönetilmesi, demokratik hak ve özgürlüklerin rafa kaldırılması halklarımızın kaderi değildir. Şimdi Afrin’de olduğu gibi Kürtlerle sürekli savaşmak kader değildir. Bunlar Erdoğan’ın iktidar hırsıdır. Tek millet, tek dil, tek bayrak, tek devlet anlayışının sonucudur. Bu gidişi tersine çevirmek, 2019’da Erdoğan’ı başkan seçtirmemek elimizdedir. Onun Rojava’da, Afrin’deki yeni savaşlarını durdurmak, HÖH ve Osmanlı Ocakları gibi silahlı çetelerle planladığı şiddeti, iç savaşı boşa çıkartmak, Türkiye halklarının eşitlik, özgürlük, özerklik, demokrasi ve barış içinde bilikte yaşamaları mümkündür. Bunun için CHP içindeki savaş karşıtı ilericilerden demokrat müslümanlara kadar savaşa karşı tüm barışsever ve demokratik güçler, hareketler, işçi sınıfı örgütleri ve sendikalar, köylü örgütleri ve meslek kuruluşları, odalar, kadın ve gençlik örgütleri, Kürt Özgürlük Hareketi ve partileri antifaşist demokratik bir cephede buluşmalı, Afrin’de saldırıyı durdurmalı, Erdoğan’ın tüm planlarını boşa çıkartmak için harekete geçmelidir, hep birlikte mücadeleyi yükseltmelidir. Bilinmelidir ki, şiddetle, savaşla güçlü görünen Erdoğan, Türkiye halklarının birliği karşısında bir o kadar da güçsüzdür.

 

Afrin işgaline karşı çıkalım! Kürtlere karşı yürütülen savaşı durduralım! İç savaşı önleyelim!

 

HÖH ve Osmanlı Ocakları’nı, SADAT’ı kapattıralım!

 

Ülke yönetiminde OHAL ve KHK’lara son! Erdoğan’ın faşist diktatörlüğüne son!

 

Haydi, Erdoğan’a karşı, Afrin’deki savaşa karşı tüm demokratik ve barışsever güçlerin birliğini oluşturalım! Barış için antifaşist demokratik cepheler örgütleyelim!

 

 

26.01.2018                 TPK-1920                             www.tkp-online.com