Faşizan rejime karşı yığınların direnişini örgütleyelim!

Erdoğan’ın kurmakta olduğu faşizan, tek adam rejimine karşı

yığınların direnişini örgütleyelim!

9 Temmuz 2018 de Erdoğan yemin etti, yeni görevine başladı. Bu yeminle Türk tipi başkanlık sistemi yürürlüğe girdi, Türkiye’de rejim fiilen değişti. Burjuva parlamenter demokratik rejimden faşizan, otoriter tek adam rejimine geçildi. Erdoğan yeni rejimi oluşturmak için hemen adımlar atmaya başladı. Atılan adımlar Türkiye’yi ve halkımızı bekleyen tehlikeleri gözler önüne seriyor. Türkiye’de devlet kökten değiştiriliyor, yeniden yapılandırılıyor.

Yemin törenini ardından açıklanan bakanlar ise, Türkiye’nin Erdoğan ailesinin bir çiftliği, Türkiye’nin bir Anonim Şirketi gibi yönetileceğini gösteriyor. Bu bakanlardan üçü özel sektörden gelme, Erdoğan’ın has adamları, şirket sahip ve yöneticileri, damadı ve kızının iş ortakları; biri özel doktoru, biri yaveri konumundaki general, diğerlerinin çoğu derin devletin tetikçileri. Hazine ve Maliye Bakanı ise Damat Berat Albayrak! Böylece hazinenin ve maliyenin anahtarı, yani devletin kasası tamamiyle Erdoğan ailesinin eline geçmiş oldu. “Erdoğan Hanedanlığı” Osmanlı Hanedanlığından bile güçlü konumlara geldi.

Ama Erdoğan’ın yeni kabinesine karşı piyasaların ve uluslararası kuruluşların reaksiyonu çok sert oldu. Artık ekonomide rasyonellik değil keyfilik hüküm sürecektir. Ticaret savaşlarının arttığı, paranın kıtlaştığı bir dünyada Türkiye’ye güven tamamen azaldı. Türkiye ekonomisi büyük bir döviz darboğazına, krize doğru sürükleniyor. Dolar yine uçtu, 5,00 TL’yi zorluyor. Halkımızı zor günler bekliyor.

Ama tüm bunlar Erdoğan’ın umurunda değil. O, ülke yönetimini tamamen eline geçirmekle uğraşıyor. Açıklanan kabineyle birlikte yayınlanan 703 sayılı “Kanun Hükmünde Kararname” ile devletin tüm kurum ve kuruluşlarını kendisine bağladı. Merkez Bankasından Devlet Tiyatrolarına kadar tüm kurumların özerkliği kaldırıldı, Artık bunların yönetiminin atanması ve azledilmesi tek başına Erdoğan’ın tasarrufundadır. Erdoğan ne derse o olacak. Valiler devletin değil, Erdoğan’ın temsilcisidir ve istediği kamu görevlisini vali, bakan yardımcılarını da Anayasa Mahkemesi ve Danıştay üyeliğine atayabilecektir. Meclis ise kadük oldu, işlemeyen kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü tamamen yok oluyor. Burjuva demokrasisi rafa kaldırılıyor, basın ve düşünce özgürlüğü yalnız Erdoğan ve çevresi için var. “Aşırı” fikirler yayan Sosyal medya, ve mekanlar kapatılacak. OHAL sözde kalkacak, ama fiiliyatta işleyecek. Devlet ve sokak terörü sürecek. Kürdistan’da, Rojova ve Kandil’de Kürtlere karşı savaş ve operrasyonlar daha “effektif” yürütülecek, bölgede emperyalist güçlerin savaş palanlarına tam angaje olunacak. Önümüzde barış, özgürlük ve demokrasi değil, savaş, zulüm, Türkiye halklarına karşı baskı ve terör estirilecek.

Tüm bu uygulamalara rağmen Erdoğan hedeflediği faşizan rejimi kolay kuramıyacak. Hatta onu engellemek bile hâlâ mümkün. Zira 24 Haziran 2018 seçimlerinde Türkiye’nin yarısı, % 48’i Erdoğan’a hayır dedi, ak oylarıyla faşizan tek bir adam rejimini istemediğini beyan etti. İnce ve Demirtaş’a verilen % 40’a varan oylar barışı, demokrasiyi, özgürlükleri savunan, savaşa, özellikle Kürtlere karşı savaşa karşı olan aktif oylardır. Seçim sürecinde Türk ve Kürt demokratik güçleri arasında güçlü bir dayanışma ruhu doğdu. HDP 3. parti olarak Meclise girdi. Muhalefetin Mecliste küçümsenmiyecek bir gücü var. Tüm bunlar Erdoğan’ın işini zorlaştıran, bizim demokrasi ve özgürlükleri, barışı savunmamızı kolaylaştıran unsurlardır. Şimdi parlamento içinde ve dışında muhalefeti örgütlemek, parlamento içi ve dışı eylemleri hızlandırmak ve birbiriyle bağlamak gerekiyor. Özellikle fabrika ve mahallelerde dialogları güçlendirmek, bunları demokratik hak ve özgürlükleri savunan, işleyen birer örgütlülüğe dönüştürmek görevi önümüzde duruyor. En zor iş fabrikalardaki çalışmalardır. Son 15 yılda AKP fabrikalarda işçi yapısını değiştirdi. Sınıf bilinçli işçileri atıp, yerine tarikat mensubu işçiler doldurdu. Buna rağmen bu işçilerle bağlar kurmak, onlara Erdoğan rejiminin kendi ekmeklerini ve haklarını nasıl kısıtladığını anlatmak gerekiyor. Bu mücadelede sendikaları, özellikle DISK’i güçlendirip hak ve ekmek, demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesine aktif katılmalarını sağlamak gerekiyor. İşçi sınıfı fabrikalarda, emekçiler mahallelerde, gençler ve kadınlar, aydınlar kendi yığınları içinde  örgütlenmeden örgütsüz büyük muhalefeti harekete geçirmek, Erdoğan’ı durdurmak mümkün değildir. Ama önümüzde yerel seçimler var. Bu da Erdoğan’a karşı güçleri örgütlemek, yerel erklerde demokratik konumlar sağlamak için büyük fırsattır.

 

Hadi iş başına! Yığınları örgütleyelim, Türk-Kürt dayanışmasını güçlendirelim, Erdoğan’ı durduralım!

 

TKP 1920                                                                             www.tkp-online.com